Diş Macunundaki Flor Çocuğuma Zarar Verir Mi?

Günümüzde birçok ebeveynin aklını kurcalayan “Diş macunundaki flor çocuğuma zarar verir mi?” sorusuna yanıt vermeye geldim. Hayatın her alanında olduğu gibi bir maddenin de ilaç mı zehir mi olduğunu anlamanın yolu uygulanan doz miktarında gizlidir. Uygun dozda alınan flor dostumuzdur. Flor; dişte yüzeye en yakın tabaka olan minede oluşan çürüklerin ilerlemesini durdurur, yeni çürük oluşmasını engeller. Unutulmamalıdır ki yeni sürecek dişlerin sağlıklı olmasının koşullarından biri de süt dişlerinin sağlıklı bir şekilde ağzı terk etmiş olmasıdır. Bu sebeple süt dişleri ağızdayken çürük oluşmasını önlemek ağız hijyen alışkanlıklarını çocuğa kazandırmak oldukça önemlidir.

 Çocuklarda florürlü diş macunu kullanımı için 2 yaş uygun görülse de aslında çocuğun tükürmeyi öğrendiği ve diş macununu yutmaması gerektiğini anladığı yaş florürlü macun kullanımına başlayabileceği yaştır.

FLOR ZEHİRLENMESİ NEDİR? MACUNDAKİ FLOR ZEHİRLENMEYE SEBEP OLABİLİR Mİ?

Flor zehirlenmesi gibi bir durumun yaşanabilmesi için florun sistemik dolaşıma katılması gerekir. Ancak macundaki flor dişe yüzeysel uygulanır ve tükürülür. Eğer çocuğunuz tüplerce macun yemiyorsa macun kullanımına bağlı flor toksisitesinden bahsetmek mümkün olmaz.

Flor toksisitesi için kısa dönem ve uzun dönem şeklinde ayrım yapmak gerekir. Kısa dönemde flor toksisitesi bir defada yüksek oranda aşırı flor emilimi ile gerçekleşir. Bu durum kontrolsüz topikal flor uygulamaları sonucu oluşabilir. Uzun dönem flor toksisitesi oluşması için ise uzun süre az miktarda devamlı ve düzenli flor emilimi olması gerekir. Bu durum, içme suyundaki flor miktarının optimum seviyenin üzerinde tutulduğu bölgelerde çoğunlukla karşımıza çıkar.

TOPİKAL FLOR UYGULAMALARI

Yüksek çürük riski olan 6 yaş üstü çocuklarda florürlü ağız gargarası kullanımı, ev tipi jel ve solüsyon uygulamaları tavsiye edilmektedir. Topikal flor uygulamalarında akut toksik doz vücut ağırlığı ile orantılıdır. Bu açıdan hekim kontrolü ve bilgisiyle uygun dozda flor uygulaması yapılması oldukça önemlidir.

Yazar: Sinem Ercan

Tatlı Olmayan Tehlike: Çocukluk Çağında Aşırı Miktarda Şeker Tüketimi Çocukların Ağız Sağlığını Ve Genel Sağlığını Nasıl Etkiler?

 Çocukluk çağında şeker tüketimi aslında birçok farklı görüşle çevrili bir konu . Bir kısım ebeveynler kesinlikle şeker karşıtı iken bir kısım ebeveynler ise bazı durumlarda çocukları yatıştırmak veya ödüllendirmek için kabul edilebilir bir seçenek olduğu görüşünde . Bana göre ise bu iki grubun görüşleri arasında bir denge sağlanabilir . Bununla birlikte, çocukların çoğu kesinlikle tatlılardan hoşlanırken, gerçek şu ki çok fazla şekerin çocukların ağız sağlığı üzerinde olumsuz etkileri vardır. Bu yazımda aşırı miktarda şeker tüketiminin çocukların ağız sağlığını nasıl etkilediği , süt dişi çürüklerinin çocukların genel sağlığı üzerindeki etkileri  ve çocukluk çağında şeker tüketim miktarına yönelik önerilere değineceğim . 

      Aşırı miktarda Şeker Tüketimi Çocukların Ağız Sağlığını Nasıl Etkiler ? 

   Şeker içeren besinlerin tüketilmesinin hem yetişkinlerin hem de çocukların ağız sağlığı için  risk faktörü olduğu bir gerçektir . Aşırı şeker tüketimi diş çürüğü için ana faktörlerdendir . Şeker tükettiğimizde, karyojenik bakteriler ( çürük etmeni bakteriler) diş yüzeyimizde birikir ve plak oluşturur. Plak formu zamanla diş yüzeyimizin gözenekliliğini arttırır ve daha fazla asit üretimine sebep olur . Asiditedeki bu artış ağız içi pH seviyesinin düşürür ve bu sayede gözenekliliği artmış olan diş yüzeylerinde delikler ve boşluklar oluşturarak diş minesini yavaş yavaş çözer ve diş çürükleriyle sonuçlanır. Uzun süre fark edilmediği için veya zaten yerine daimi dişler geleceği düşüncesiyle önemsenmeyip tedavi edilmemiş süt dişi çürükleri sadece sağlıklı olan diğer süt dişlerinin sağlığını tehdit etmekle kalmaz , aynı zamanda süt dişlerinin altında henüz sürmemiş olarak yer alan daimi dişleri de etkileyebilecek enfeksiyonlara sebep olabilir , daimi dişlerde renk ve form bozukluğuna yol açabilir veya çürüklerin çok ilerlemiş olduğu bazı durumlarda ise süt dişlerinin erken kayıpları ile sonuçlanabilir . Süt dişleri , daimi dişler için aslında bir rehber görevi görür , daimi dişler için yer açar ve onları ağız içerisinde uygun pozisyona yönlendirirler . Bu nedenle süt dişlerinin erken kaybı , bu çocukların ilerleyen yaşlarda ortodontik tedaviye ihtiyaç duyma ihtimalini de yükseltebilir . 

    Aşırı Miktarda Şeker Tüketimi Çocukların Genel Sağlığını Nasıl Etkiler ? 

     Diş çürüğünün doğrudan sonuçları enfeksiyon ve ağrıdır . Özellikle çiğneme sırasındaki şiddetli ağrı , çocukların beslenmesini etkileyebilir , hatta zamanla büyüme ve gelişmeleri üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir . Yapılan bazı araştırmalarda diş çürüğü sayısı fazla olan çocukların , yaşıtlarına göre olması beklenen ağırlıktan daha azına sahip olduğu  ve diş ağrısı olan bu çocukların diş çürükleri tedavi edildikten sonra beklenen ağırlıklarına ulaştıkları gösterilmiştir  . (Acs et al 1999, Acs et al 1992) (Elice & Fields 1990) Çiğneme sırasındaki ağrı sebebiyle oluşan yetersiz beslenmenin aksine bu ağrıya bağlı olarak besinlerin tam olarak öğütülmeden yutulması nedeniyle çocuklarda erken yaşlarda kilo problemleri ile de karşılaşılabilir . Beslenmenin yanı sıra diş çürüğüne bağlı olarak uyku bozuklukları da görülebilir ve bu durum da zaman içerisinde çocuklarda büyüme ve gelişme bozukluklarına sebep olabilir , okul çağındaki çocuklarda ise gün içerisinde ve derslerde dikkat dağınıklığı , normal başarı performansında  düşüşe dahi sebep olabilir . Son olarak belki de en hassas olmamız gereken sonuçları çocukların sosyal hayatı üzerinde olabilir . Süt dişleri yüze estetik olarak hoş yüz şekilleri vermede önemli bir rol oynar.  Bu nedenle süt dişlerinin herhangi bir nedenle kaybı çocukları  duygusal ve sosyal olarak etkiler. Diş çürüklerine bağlı olarak oluşucak estetik olmayan görünüm , çocuklarda özgüven eksikliğine , arkadaşlarıyla iletişime geçmekten çekindiği için sosyal becerilerin yeterince iyi gelişmemesine neden olabilir . 

Çocukluklar İçin Şeker Tüketim Miktarı Üzerine Öneriler 

Dünya Sağlık Örgütü’ nün son yayınlanan kılavuzuna göre hem yetişkinler hem de çocuklar günlük şeker alım miktarını , toplam enerji alım miktarlarının %10’ unun altında tutmalıdır .DSÖ’nün Sağlık ve Gelişim için Beslenme Departmanı Direktörü Dr . Francesco Branca, “Serbest şeker alımını toplam enerji alımının %10’unun altında tutmanın aşırı kilo, obezite ve diş çürümesi riskini azalttığına dair sağlam kanıtlarımız var” diyor. DSÖ , bu miktarı %5’in altında tutabilmenin ise ek sağlık yararları sağlayacağını da vurguluyor . The Dietary Guidelines For Americans ( DGA ) , 2020-2025 yılları için yayınlamış olduğu yönergesinde de tüm bireylerin günlük şeker alım miktarını %10’ un altında sınırlamalarını ve 2 yaşından küçük çocuklara herhangi bir ilave şeker içeren besin verilmemesini önermektedir . The National Health Service ( NHS ) ise 4-6 yaş arasındaki çocuklara günde 19 gramdan fazla (yaklaşık olarak 5 küp şeker ) serbest şeker verilmemesini , 7-10 yaş arası çocuklara ise bu miktarın 24 gram( yaklaşık 6 küp şeker ) ile sınırlandırılması gerektiğini söylemektedir . Özetle çocuk çağında şeker tüketiminin olması gereken kesin miktarı hakkında net bir fikir birliği olmamakla birlikte yine de çocuklar için mümkün olduğunca yüksek miktarda ve ilave şeker içeren gıdaların kısıtlanması en yaklaşım olucaktır.Tüm çocuklar  şeker tüketmeksizin de yeterince tatlı 🙂

                                                                                                             

Yazar: Ayça Akdoğan

İyi Bir Ağız Bakımı Nasıl Yapılmalıdır

İyi Bir Ağız Bakımı Nasıl Yapılmalıdır

Ağız bakımını üç alt gruba ayırıp anlatmak istiyorum. Bu başlıklarda diş fırçası ile temizleme, diş ipi kullanımı ve gargara olmak üzere kullanılan yaygın oral temizlik tekniklerini en temelden doğru şekilde açıklayacağım. Buna ek olarak diş fırçası seçimi konusunda da ve diş ipi konusunda doğru bilinen yanlışları da açıklayacağım.

Ağız Bakımı Neden Yapılır

Dişlerimizi fırçalamamızın veya diğer tüm ağız bakımlarımızı yapmamızın temel amacı dişlerimizi hastalıktan korumaktır. Sadece diş ve dişeti hastalıkları değil vücudumuzda görülen bazı hastalıkların sebebi de kötü ağız hijyenidir. Bu sebeple sağlıklı bir ağıza sahip olmak son derece önemlidir. Hem diş çürüğü oluşmasını önlemek hem de diğer hastalıkların vücuda girişini engellemek için mutlaka ağız hijyeni sağlamak zorundayız.

Doğru Diş Fırçalama Nasıl Yapılır, Neden Diş Fırçalamalıyız

Diş fırçalamamızdaki amaç plak oluşumunu önlemektir. Yapılan bilimsel çalışmalar ve Amerikan Diş Hekimleri Birliği (ADA) günde iki defa diş fırçalamayı bununla birlikte günde bir defa da diş ipi kullanmak gerektiğini söylüyor. Diş ipi ile ilgili konulara yazımın devamında değineceğim.

Diş fırçalarken dikkat etmeniz gereken bazı noktalar var. Bu noktaların bilinmemesi sebebiyle fırçalama ile diş çürüklerinin önüne geçilemiyor.

Nasıl diş fırçalanır? Bu sorunun cevabı olabilecek farklı yöntemler var. Bunun için benim önerim diş hekimi muayenesi sonucu size önerdiği diş fırçalama tekniğini uygulamanızdır. Ama sağlıklı bir ağızda olması gereken fırçalama tekniği şöyle olmalıdır: Diş fırçasını dişeti çizgisine 45° açı ile tutarak diş yüzeylerini dişetinden dişe doğru fırçalayın. Tüm diş yüzeylerinin dışını, içini ve de çiğneme yüzeyini oval hareketler kullanarak nazikçe fırçalayın. Bu noktaya kadar gördüğüm yapılan en büyük yanlış diş fırçalama yönünü farklı yapıp dişetlerine zarar veren travmatik bir fırçalama yapılması. Buna kesinlikle dikkat edelim.

Unutulan noktalardan birisi de dilin fırçalanmaması. Diş bakımı kadar önemli olan bir durumdur. Dilin fırçalanmaması sebebiyle ağız kokusu da meydana gelebilir. İyi bir ağız hijyeni için dil temizliği unutulmamalıdır. Dilinizi dil kazıyıcısı ile veya diş fırçası ile fırçalayabilirsiniz. Fırça kullanırken nazik olmaya özen gösteriniz.

Diş fırçalama konusunda şunları da mutlaka bilmelisiniz:

  • Öncelikle dişlerinizi fırçalama süreniz 2dk olmalıdır. Çok fazla süre veya çok az süre fırçalamak zarar verir.
  • Diş fırçanızı ıslatmayınız ve nohut tanesi büyüklüğünde macun koyup fırçalamaya başlayınız.
  • Meyve, gazlı içecekler gibi asitli yiyecekler tükettikten 30 dk sonra dişlerini fırçalamalısınız. Çünkü asit diş yüzeyini yumuşatır. Bu evrede diş fırçalarsanız dişlerinizi aşındırmış olursunuz.
  • Gece yatmadan önce mutlaka dişinizi fırçalayın ve sonrasında bir şey yiyip içmeyiniz. Su tüketebilirsiniz.
  • Diş macunu seçerken aşırı aşındırıcı olanlar yani beyazlatıcı şeklide geçen macunlar hassasiyet içeren insanlarda probleme yol açabilir. Probleminiz olmasa bile hassasiyete neden olabilir. Bu özellikte diş macunlarını dikkatli kullanınız.
  • Diş macununuzun mutlaka flor içerdiğinden emin olunuz. Flor diş ve ağız bakımı için birçok konuda yararlıdır. Flor karşıtı yorumlara da itibar etmeyiniz doğru bilgiyi diş hekiminizden alınız.
  • Bir alerjik durumunuz varsa, diş macunları ile ilgili yaşadığınız bir sorun varsa önce diş hekiminize gidiniz. Sorunu anlatıp size uygun bir diş macunu önermesini isteyebilirsiniz. Bu konuda da en doğru bilgiyi bir diş hekiminden almalısınız.
  • Diş fırçanızı da 3-4 ayda bir değiştirmenizi öneririz. Fırça kıllarının durumuna bakarak karar verebilirsiniz. Eğer fırça kılları daha erken dönemde deforme oluyorsa travmatik fırçalıyor olabilirsiniz.

Diş İpi Kullanımı

Diş ipini baş ve işaret parmağınıza dolayınız. Diş ipi bu parmaklar arasında gerili olarak durmalı. Sonra ağız içinde dişlerinizin arasında nazikçe yukarı ve aşağı doğru hareket ettirin. İpliği tüm diş yüzeylerinde nazikçe gezdirin ve ipin dişeti çizgisini geçtiğine emin olun. Diş ipi kullanırken önemli bir nokta her diş arasında ipin farklı bir bölgesi ile temizleme işlemi yapmasıdır. Bu sayede ağızın bir yerindeki bakteri diğer tarafa taşınması önlenmiş olur.

Diş ipi ile alakalı toplumuzdaki yaygın yanlış bilgi dişlerin arasını açtığı yönündedir. Bu oldukça yanlıştır. Özellikle dişlerinin arası çok sıkı olan insanlar mutlaka diş ipi kullanmalıdır. Yoksa ne kadar da iyi fırçalasa arayüzdeki plak ve çürük oluşumunun önüne geçemez. Bu yanlış bilgiler konusunda çevrenizi de uyarınız.

Diş ipi dışında arayüz fırçaları gibi diğer arayüz temizleme araçlarını da hekim önerisi doğrultusunda kullanınız.

Gargara Kullanımı

Gargara kullanımı konusunda dikkat etmeniz gerek nokta kendiniz direkt bir gargara alıp kullanmayınız. Mutlaka diş hekimine gidip muayene olunuz. Eğer size bir gargara önerirse o zaman alınız. Gargaralar rutin bakımdan ziyade ağız içindeki bazı hastalıkları tedavi etmede ek olarak verilebilir. Mutlaka doktor kontrolünde ve belirtilen süre kadar kullanınız. Gargaraların kontrolsüz ve uzun süre kullanımı farklı hastalıklara, dişlerde renklenmelere yol açacaktır.

Düzenli Muayene

İyi bir ağız bakımın en önemli noktalarından biri de şüphesiz düzenli diş hekimi muayenesidir. Mutlaka 6-12 ayda bir diş hekimine muayene olmalısınız. Yalnız bu süre hastalar arasında değişkenlik gösterebilir. Muayene olduğunuzda diş hekiminiz size ne kadar sıklıkla bir ziyarete gelmeniz gerektiği konusunda bilgi verecektir.

Yazar: Hasan Aydemir

Kaynaklar

  1. https://www.colgate.com/tr-tr/oral-health/brushing-and-flossing/how-to-brush/
  2. https://www.ada.org/resources/research/science-and-research-institute/oral-health-topics/toothbrushes
  3. https://www.ada.org/resources/research/science-and-research-institute/oral-health-topics/floss
  4. https://www.adansw.com.au/About/ADA-NSW-Fact-Sheet-How-Often-You-Should-See-a-Dent.aspx

Dişlerde Erozyon

Erozyon dişlerin yüzeylerinde kimyasal olaylara bağlı olarak geri dönüşümsüz madde kaybıdır. Dişlerin Ağız ortamının pH’nı değiştiren asidik maddelere sürekli maruz kalması erozyona uğramalarına neden olabilir. Erozyonda dişin yüzeyi matlaşır, bazı bölgerinde düzensizlikler görülebilir, daha ileri durumlarda ise düzensizlikler derinleşip sarı-kahverengi gözükebilir. Ağız ortamına asidik madde iç ortam ya da dış ortam ile 2 şekilde gelebilir. İç ortam kaynaklı erozyon mide asidinin sürekli olarak ağız içine gelmesi ile olur. Bu durum yeme bozuklukları, mide bozuklukları, sürekli kusma sonucu oluşabilir. Midenin içindeki sıvı yüksek bir asitliğe sahip olduğundan dolayı sürekli ağıza gelmesi dişlerin arka yüzeylerinde değişikliğe yol açar.
Gelelim bizim alışkanlıklarımzdan kaynaklanan dış kaynaklı erozyonlara. Dış kaynaklı erozyonların sebebi genel olarak diyetimizde rutin şekilde asitli yiyeceklerin bulunmasıdır. Çok fazla asitli içecek (kola, gozaoz, soda vb.) içmek, limon yeme ve emme alışkanlığı, salamura yiyecekleri çok sık tüketmek, hatta kahvaltı rutinimizde bizi daha iyi ve sağlıklı hissettiren portakal, greyfurt gibi asitli meyvelerin suyunu içmek bile dişlerimizde bazı değişikliklere yol açabilir.


Tabiki bu sağlıklı yiyecekleri yememizi ve içecekleri içmemizi durdurmamız anlamına gelmez; asitli besinleri alırken daha kontrollü olmalıyız. Dişlerin maruz kalma sürelerini azaltmalıyız. İçecekleri yudumayarak uzun sürede bitiren kişilerde içeceği kısa sürede bitirenlere göre erozyon riski daha fazladır. Asitli içecekleri yavaş yavaş yudumlayarak içersek, ağızımızda bekleterek yutarsak besinler dişlerimize daha çok değecektir, içecekleri daha kısa sürede içmeliyiz ve teması daha aza indirmek amacı ile pipet kullanabiliriz. Asit içerikli besinlerden sonra onları nötralize edebilecek süt, peynir gibi yiyecekler yiyebiliriz. Ayrıca asitli yiyecek ve içeceklerden sonra sonra su içmek veya ağzı su ile çalkalamak ağızda kalan asidi temizlemeye etkilerini aza indirgemeye yardımcı olacaktır.

Yazar: Fatma Yiğit

Neden Dil Temizliği?

Hepimiz için günlük kişisel bakım rutinimizin vazgeçilmez basamaklarından biri dişlerimizi fırçalamaktır . Ancak her ne kadar dişlerimizi fırçalamak ağız hijyeni için oldukça önemli olsa da tek başına yeterli olamamaktadır. İdeal bir ağız hijyeni için dil temizliği de oldukça önemlidir . Unutmayalım ki sağıklı bir ağız florası, sadece ağız diş sağlığımız için değil, bağışıklık sistemimiz ve tüm vücudumuzun sağlığı için önemlidir.

Dil Temizliğime Neden Özen Göstermeliyim?

Dil yüzeyi pürüzlü yapısı gereği ağız içerisinde bakterilerin birikmesine oldukça elverişli yapılardan biridir. Bu bakteri birikimi dişlerimizde çürümeye, diş eti sağlımızın olumsuz etkilenmesine, tat duyusunun zayıflamasına, bağışıklık sistemimizin olumsuz yönde etkilenmesine ve rahatsız edici bir ağız kokusuna sebep olabilmektedir . Ancak birçoğumuz dil temizliğinin bu kadar önemli olduğunu bilmediği için günlük ağız bakım rutininde buna yer vermemektedir. ”Günde 2-3 kere dişlerimi fırçalıyorum, ağız gargaraları ve diş ipi kullanıyorum ama yine de rahatsız edici bir ağız kokum oluyor.” İşte sıklıkla duyduğumuz bu yakınmanın sebeplerinden biri genellikle günlük ağız bakım rutinimizde dil temizliğini atlamamızdan kaynaklanmaktadır. Unutulmamalıdır ki sağlıklı bir ağız florası, sağlıklı bir vücut için olmazsa olmazlardandır.

Dil Temizliğimi Nasıl ve Ne Zaman Yapmalıyım?

Dil temizliği için dil macunları, dil fırçaları, dil kazıyıcı aparatlar, dil temizleyici jeller gibi çeşitli birçok ürün mevcuttur. Bunlardan hangilerinin sizler için uygun olduğuna diş hekiminiz ile karar verebilirsiniz. Günlük bakım rutinimizde ise, en basit şekilde dilimizi de fırçalayarak dil temizliğimizi yapabiliriz. Günde en az 1 kere dil temizliğinin yapılması gerekmektedir. Uzun süreli açlık zamanları dil temizliği için ekstra önem taşımaktadır. Çünkü uzun süreli açlık zamanlarında dil üzerinde bakteri tabakası oluşacaktır. Bu nedenle sabah uyandığımızda herhangi bir şey tüketmeden önce ve gece uyumadan önce bu rutini uygulamamızın ağız diş sağlığımız ve bağışıklık sistemimiz üzerinde oldukça destekleyici bir etkisi olucaktır.

Yazar: Ayça Akdoğan

Sigaranın Ağız Sağlığına 5 Olumsuz Etkisi

Sigaranın ağız sağlığına olumsuz etkileri nelerdir? Değerli Diş Dostu Blog okuyucuları, bu sorunun cevabı kitaplarla anlatılacak kadar uzun ama sizlere bunun cevabını 5 maddede toparlayıp anlatmak istedim.

Tükürük Salgısı Azalır

Sigaranın içeriğindeki en bilinen etkin maddelerden birisi şüphesiz Nikotin. Nikotin, sinir sistemine etki ederek uyarır. Sonucunda ise tükürük akışı azalır. Tükürük ağız başta olmak üzere vücut için çok önemli bir sıvıdır. Tükürüğün azalması diş ve dişetleri üzerinde bakteri plaklarının yerleşmesini kolaylaştırır. Buna ek olarak tükürüğün azalışı dişlerdeki çürüklerin sayısını ve ilerlemesini artırır.

Ağız Kokusuna Neden Olur

Ağız kokusu, eminim hiçbirimizin kesinlikle istemeyeceği bir durumdur. Ağız kokusuna neden olabilecek birçok hastalık bulunmakta. Ama sigara içenlerde de ağız kokusu görülmekte. Sigaranın içerdiği maddeler ağızda birikerek kötü kokuya sebep olur. Bunun yanı sıra diğer bir durum ise bir önceki maddeden kaynaklıdır. Ağızda tükürük akışının azalması beraberinde birçok hastalığa zemin hazırlar. Ağız kokusu da bunlardan biridir. Sigara içen veya içmeye çalışan herkes kendini buna hazırlamalı.

Dişlerde Renklenme Kaçınılmaz

Sigara içen bireylerin ağzında katran birikimi olur. Dişlerin üzerinde biriken katran dişlerde renklenmeye sebep olur. Koyu-kahverengi bu renklenmeler hem sigara içenlerde özellikle estetik olarak bu duruma neden olur. Bu da sigaranın önemli bir kötü etkisidir.

Ağızdaki Kan Damarlarını Büzer

Sigaranın içindeki maddelerden olan bu nikotinin diğer kötü bir özelliği de damarları daraltıcı etkisidir. Damarların daralmasıyla da dişetinde kan akımı azalacaktır. Dişetine yeterli oksijen ve kan hücrelerinin ulaşmasına engel olur. Bu durumda dişetinin kendini koruyucu özelliği zayıflar. Bununla birlikte tamir edici özelliğini de zayıflatır bu durum. Artık ağızda oluşan bir hastalık faktörüne karşı daha savunmasız bir ağız kalmış olur.

Dişeti Hastalıklarına Yatkınlık Artar

Sigara içmek birçok sistemik hastalığa yatkınlığı artırmakta ve risk grubuna sokmaktadır. Özellikle solunum ve kalp hastalıklarına doğrudan onlarca etkisi olduğu araştırmalarla desteklenmekte.

Sağlık ağızda başlar sözü tam da bu durumda anlam kazanıyor. Sigara ile ağızda olan kan damarları büzülmesi, tükürük akışı azalması ile birçok kötü durum beraberinde geliyor. Konunun bilimsel temeline inersek, kan damarları büzülmesi sonucu lokal oksijen basıncının azalması anaerobik bakterilerin çoğalmasını ve büyümelerini sağlar. Ayrıca yanak ve dişetleri üzerine bakterilerin bağlanmasını da arttırabilir.

Sigara, dişetindeki bir hastalığının ilerleyişini negatif yönde etkileyen sebeplerin başında gelir. Dişetinin savunma mekanizmasını olumsuz etkiler. Böylece dişetlerini bakterilere karşı daha savunmasız bir hale sokar. Hastalığın erken belirtilerinin ortaya çıkmasını engeller. Kan damarları büzüldüğü için kanama gibi bir basit belirti bile olmaz. Diş hekimi tarafından uygulanan tedaviye olan yanıtı zayıflatır. Dahası sigara yüzünden iyileşme çok sınırlı bir süre korunabilir.

Ağızdaki kemik seviyesinin sigara içen insanlarda bariz azaldığı da yapılan araştırmaların sonucudur. Bu durum da göz önüne alındığında sigara içen bir insanın hiç dişinde çürük olmasa bile dişeti ve kemik çekilmesinden dişlerini kaybedebileceğini aklından çıkarmamalı.

Sigaranın zararları saymakla bitmez. Yazımda can alıcı 5 maddeye yer verdim. Bunları sebepleri ile sizlere aktarmaya çalıştım.

Sigara birçok hastalığın başlangıcıdır. Uzak duralım, zararlarını anlatmaktan asla bıkmayalım.

Yazar: Hasan Aydemir

Korkulan Diş Avülsiyonu

Diş avülsiyonu nedir?

Diş avulsiyonu, dişin alveolar kemikteki yuvasından tamamen çıkması olarak tanımlanır ve dişin kökünü çevreleyen hücrelerin dış ortama maruz kalmasına ve diş pulpasının kan ile beslenerek bozulmasına neden olan en travmatik diş yaralanmalarından biridir. Pulpa dokusunda ve periodontal ligament dokusunda iskemik bir hasara neden olur. Daimi dişlerin avülsiyonu, çalışmalara bağlı olarak tüm dental yaralanmaların %0.5 ila %3’ünde görülmektedir ve üst orta kesici dişler en sık etkilenen dişlerdir.

Avülse bir diş ile karşılaştığımızda ne yapmalıyız?

Kazanın olduğu yerdeki ilk yardım:

  • Diş kirlenmişse akan suyun altında (en ideal yıkama solüsyonu Serum Fizyolojiktir (salin)) en fazla 10 sn yıkayın ve yerine yerleştirin. Dişi kronundan tutarak yerleştiriniz, dişin kök kısmına asla dokunmayınız.
  • Hasta veya hasta yakını avülse dişi yerine yerleştirmelidir. Dişi ağız içinde yerinde tutmak için bir pamuk rolu veya mendil ısırabilirsiniz.
  • Eğer herhangi bir nedenle dişi yerine yerleştiremiyorsanız, dişi süt veya HBSS (Hankın Dengeli Tuz Çözeltisi) içinde tutabilirsiniz (su kök üzerindeki hücrelere zarar verdiği için en son çare olarak kullanılmalıdır). Kazanın olduğu ortamda bu sıvılara erişemiyorsanız dişi saklamanın en ideal yeri ağız içidir (hastanın bilinçi yerindeyse dişi, hastanın dişi ile yanağı/dudağı arasında sıkıştırarak doktora başvurabilirsiniz).
  • Dişi en geç 60 dk içinde hekime götürünüz ve yukarıdaki sıvıları kullanarak dişin kuru kalmasını engelleyiniz.

Hastaya verilecek tavsiyeler:

  • Bir dönem için olarak hareketli aktivitelerden uzak durunuz.
  • İki haftalık yumuşak diyet uygulayarak dişe fazla baskıdan kaçınınız. Her öğünden sonra dişi yumuşak bir diş fırçası ile yıkayınız.
  • Bir hafta süre ile Kloroheksidin Garsarasını günde 2 kez 12 saat aralıkla kullanınız.

Yazar: Mehrdad Hassannejad

Ne Kadar Hızlı Olduğunun Farkında mısın? Yavaşla!

Sabah erkenden uyandınız, su ısıtıcısında 2 dakikada su ısıttınız, 1 dakikada hazırlanan hızlı kahvenizi yaptınız, 3 dakikada içtiniz, çok aceleniz var, hızlıca giyindiniz, hızla koşarak ulaşım aracına son dakikada yetiştiniz. İş yerine girmeden de hızlıca yiyebileceğiniz bir atıştırmalık çantanızdaki yerini aldı. Belki her şeyi 40 dakikada yaptınız peki yaptığınız herhangi bir şeyi deneyimleyebildiniz mi?

Hayat avuçlarımızdan kaçıyormuş gibi hissediyor, koştukça koşuyoruz. Ve dünyada artık buna dur diyen bir hareket var: Yavaş Hareketi!

Peki ne diyor bu hareket, felsefesi ne gelin inceleyelim. Kapitalizm dünyayı küresel bir köye çevirdi. Artık elimizin altındaki teknolojiyle her an her şeye hızlıca ulaşabiliyor, hızlıca tüketiyoruz. Fast Food diye tanımlanan tabir bize artık garip bile gelmiyor, çünkü hızlıca yeme işini sonlandırmak ve başka bir şeye geçmek istiyoruz. Tüketim toplumunun geldiği bu nokta Yavaş Hareketini doğurdu. Çünkü her şey doğasına uygun gerçekleşmeli. Bir yemek mikrodalga fırında 5 dakikada ısınmamalı, gerçekten ısınmalı.

Hareketin ilk adımı 1986’da İtalya’da atılıyor. Carlo Petrini bir fast food zinciri restoranının açılışında yaptığı protesto ile restoranın açılmasına engel oluyor ve fast food’a karşı slow food hareketini başlatıyor. Yavaşlık hareketi o günden sonra dünyaya yayılıyor. İlerleyen süreçte Slow Food hareketini temel alarak yeni yavaş hareketler ortaya çıkıyor. Bu yeni hareketlerin gelişimi, yavaş felsefesinin hazmedilmesiyle yakından ilişkili. Slow Food hareketinin yemekten haz alınacak şekilde tüketilmesi anlayışı, yeni ortaya çıkacak olan hareketlerin de yönünü belirliyor. Dolayısıyla Slow Food’u takip eden ilk akımlar haz merkezli, fakat slow yaşam felsefesinin daha iyi anlaşılmaya başlanmasıyla, hayatı yavaşlatmanın, modern kalıpları yıkabilecek potansiyeli ve küresel sistemin aksaklıklarını giderebilecek tarafı ortaya çıkıyor. Kavram aslında çok uzağımızda değil. Milan Kundera’nın da 1995 yılında yayımlanan “Yavaşlık” kitabı, yavaşlamaya dizilen övgülerle dolu.

Yavaş Hareketi’nin Manifestosu şöyle diyor:

“Bizi hızlanmaya zorlayanlar var. Direniyoruz! Ne bayrak kaldıracak, ne de tükeneceğiz. Ofiste ve yollarda yavaşlayacağız. Çevremizdeki tüm insanlar sinir bozucu hiperaktivite halindeyken biz, kendimize duyduğumuz güvenle yavaşlayacağız. Kendi huzurumuzu her ne pahasına olursa olsun koruyacağız. Alanlarda ve caddelerde yavaşlayacağız, tepelerde yavaşlayacağız, asla teslim olmayacağız! Çevrenizdekiler hızlanırken, siz yavaşlarsanız bizden birisiniz demektir. Diğerlerinden değil, bizden biri olduğunuz için gurur duyun. Çünkü onlar hızlı, biz ise yavaşız. Yapmaya değer bir şey varsa, yavaşça yapmaya da değerdir. Bir fincan sabah çayıyla yatakta uzanmanın, insanlığın en mükemmel hali olduğunu bilen birileri hâlâ var.” Yavaşlık denilince akla tembellik geliyor olabilir. Oysa tam tersi. Yavaş Hareketi yaşadığımız her anı deneyimlemekten bahsediyor. Yavaş Yaşam insanların hayattan zevk alarak ve yaşadığı anın farkında olarak hayatını devam ettirmesini öngörüyor. Sadece serbest zamanda değil, işte, evde, okulda kısacası hayatın her anında gerçekleştirilecek yavaşlamanın, insanların hayattan doyum elde ederek yaşamasını sağlayacağı iddia ediliyor.

Yavaş Hareketi hangi alanlara yayıldı?

Bu hareketle ilgili hepimizin duyduğu bir kavram aslında var. Seferihisar desek aklınıza ne gelir? Cittaslow yani Yavaş Şehir! Slow hareketinin çeşitliliğinin artması, hızlı ve karmaşık dünyada yavaş yaşamı daha da zorlaştırmakta. Bu sebeple slow felsefesini benimseyenlerin kendi yaşam alanlarına sahip olma zorunluluğu söz konusu oldu. Günümüzde kentler, modern ve küresel yaşamın göstergesi konumunda. Slow akımının da kendi felsefesini koruması için kendi kentsel sistemini oluşturması gerekmekte. Cittaslow da, slow hayatın yaşam alanı olarak böyle bir ihtiyaç neticesinde doğdu.
İtalyancası “Cittaslow” olan yavaş şehir, küreselleşmenin şehirlerin dokusunu, sakinlerini ve yaşam tarzını standartlaştırmasını ve yerel özelliklerini ortadan kaldırmasını engellemek için Slow Food (Yavaş Yemek) hareketinden doğmuş bir şehirler birliği olarak tanımlanıyor. Amaç, hızlı ve tüketime dayalı bir hayat felsefesinin hâkim olduğu şehir yaşamına ve dizaynına alternatif getirmek. Bir şehrin yavaş şehir olarak nitelendirilmesi için tam 70 kriter aranıyor. Ülkemizde Seferihisar’ın yanısıra, Akyaka, Taraklı, Gökçeada, Yenipazar, Halfeti, Şavşat da yavaş şehir unvanını taşıyan şehirler arasında.

Yavaş Hareketi sadece yemek ve şehirle de sınırlı değil. Yavaş para, yavaş işletmecilik, yavaş turizm, yavaş seyahat, yavaş okul bu hareketin sadece birkaç kolu.

Yavaşlamak istiyorum!

Hayat koşuşturmasına kendisini kaptıran herkes o sahil kasabasına yerleşip yavaşlamak istediğini dile getirmiştir. Elbette hareketin felsefesi daha derin. Yavaşlayarak tembelliğe övgü değil, hayatı gerçekten yaşamaya vurgu yapıyor. Peki ne yapabiliriz? Hareketin yayıldığı alanlara bakarak günlük hayatımızın içine yavaş kelimesini yerleştirip bir yerden başlayabiliriz ne dersiniz?
Yavaş yürü: Büyük şehirlerdeki o koşuşturma halini hatırlayın, hızlı daha hızlı yürüyoruz, ulaşacağımız “şey” o an çok kıymetli gibi görünüyor. Oysa belki o an havanın güzelliğini, yanından geçip gittiğimiz bir kedinin bakışını, bir çiçeğin ilk tomurcuğunu kaçırıyoruz. Yürümeyi hayattan keyif alacak şekilde yavaşlatalım belki bir değişimin başlangıcı olur.
Yavaş ye: Hareketin çıkış noktasını hayatımıza kolayca uygulayabiliriz. Fast food akımından kurtulup, doğal malzemelerle mutfağımızda yemek pişirip, bu anlara şahitlik edip, yemeğin tadını doyasıya çıkararak yiyebiliriz. Farkındalık ilk adım!
Yavaş sür: Trafik çilesi hepimizin başını ağrıtsa da hızın getireceği olumsuz sonuçların da farkındayız. Belki kullandığımız aracın hızını biraz yavaşlatıp, araç kullanmayı da keyifli hale getirebiliriz.
Yavaş seyahat et: Herhangi bir seyahatinizi hayal edin. Dar zamanımıza mümkün olduğunca deneyim sığdırmak için koşturup duruyoruz. Belki o koşturma anında gerçekten deneyimleyebileceğimiz anları kaçırıyoruzdur ne dersiniz. Bir kanal kenarında oturup farklı bir ülkedeki insanların rutinlerini izlemeyi, restorana oturup gelen yemeği inceleyerek kültürü anlamaya çalışmayı deneyebiliriz. Zihninizi yavaşlatın: İş yerinde akşamüstü 4 gibi. Hem çalışıyor, hem de akşam ne yemek hazırlayacağınızı düşünüyor, bir taraftan gelen mailleri kontrol ediyor, arada bildirimi yanan telefonunuza bakıyor… okurken bile yoruldunuz değil mi? Oysa bazı günlerimiz tam olarak böyle geçiyor. Bu kez tek bir şeye odaklanıp, onu tamamlayıp diğerine geçmeyi denesek belki yavaş hareketine biz de katılırız. Düşünün, siz de Yavaş Hareketine katılmak için birçok yol bulacaksınız. Denemeye değer!

Covid-19 Zamanı Ağız ve Diş Sağlığı

Dünyayı ve tüm yaşam şeklimizi değiştiren Covid-19 beraberinde başka hastalıklara da gebe oldu ve hatta bu hastalıkları doğurdu. Özellikle bruksizm (diş sıkma) son dönemde en sık rastladığımız şikâyetler arasında. Buna bağlı olarak dişlerde aşınma, hassasiyet, diş ve dolgu kırıkları ortaya çıkmaya başladı. Baş, boyun, sırt bölgesinde kronikleşip hastayı rahatsız eden ve geçmeyen ağrılar da burksizmle beraber görülen rahatsızlıklardan.

Psikolojik olarak fazlaca etkilendiğimiz şu dönemin ağız ve diş sağlığına olan etkisi hiç göz ardı edilemez bir seviyeye ulaştı. Çağımızın hastalığı olarak nitelendirdiğimiz bruksizm (diş sıkma) şikâyeti ile gelen hasta sayısında oldukça yüksek bir artış söz konusu. Hastaların bir kısmı da diş sıktığının farkında olmadan, diş sıkma problemi sonucu ortaya çıkan şikâyetlere bağlı olarak kliniklerimize başvuruyor. Peki, nedir bu şikâyetler?

Dişlerde hassasiyet, aşınma ve kırık

Diş sıkmaya bağlı dişlerde aşırı aşınma ve hassasiyet, diş ve dolgu kırıkları; baş, boyun, sırt bölgesinde kronikleşmiş hastayı rahatsız eden ve geçmeyen ağrılar… İşin kötü yanı ise aşırı ağrı ve şikâyete rağmen hastaların korkudan kliniğe gidememesi. Bu konuda biz hekimlere de çok görev düşüyor. Acil tedavi gerektiren hasta grubunu iyi belirlemek ve tanımlamak, hastalarımızı bu konuda bilinçlendirmemiz gerekiyor. Çünkü zamanında yapılmayan her müdahale başka problemleri de beraberinde getiriyor. Bu nedenle önceliğimiz diş sıkmanın yarattığı dişlerde aşınma, hassasiyet ve kırık gibi problemlerin tedavisi, ardından koruyucu uygulamalardan biri olan ve olmazsa olmazımız gece plaklarının hazırlanması ve kullanımı. Baş, boyun ağrıları ile birlikte yeme güçlüğü, çiğneme kaslarının bulunduğu yanak bölgesinin sertliği ve şişliği gibi durumlarda da botoks tedavisi ile sürecin zorluğu yumuşatılabilir. Uzun süre tedavi edilmeyen durumlarda diş eti hastalıkları ile birlikte dişlerde kayıp, çene eklemi bölgesinde geri dönüşümü olmayan hasarlar meydana gelebilir.

Hekime başvurmak için geç kalmayın

Yüzü enfeksiyondan şişmiş, ağrılı ve kronik hastalıklı bir hastamın korkusundan kliniğe gelmek istememesine şahit olduğumuz bir zamandayız. Sosyal yaşamının engellendiği yetmiyormuş gibi bir de yaşam konforunu hiçe saymak ne kadar doğru ve sağlıklı? Ağızda var olan enfeksiyonun kronik hastalıkları tetiklediği veya başka hastalıklara gebe olabileceğini de hatırlatmamız gerekiyor. Her zaman dediğim gibi sağlık ağızda başlar. Hele ki şu dönem bulaş yollarından biri olan ağzımızın temizliğine biraz daha dikkat etmemiz gerekiyor. Günde en az iki defa, ortalama 2 dakika süre ile dişlerin iç, üst ve dış yüzeylerini fırçalamak, günde en az 1 defa dil temizliği yapmak ve diş ipi kullanmak ağız ve diş temizliği için yeterlidir. Ağız bakımını destekleyen gargaralardan yararlanılabileceği gibi ağız duşu gibi temizliği tamamlayan, diş eti ceplerine kadar ulaşarak tam temizlik sağlayan ürünleri de kullanabilirsiniz. Gerek diş sıkma sebebiyle olsun, gerekse sebebini bilmediğiniz bir durumdan dolayı olsun ağrı yaşadığınız, yaşam konforunuzu da bozan ağız ve çevre dokularının şikâyeti için hekimlerinize başvurmaktan lütfen çekinmeyin. Gerekli tedbirleri alıp, gideceğiniz muayenehanede de aynı şekilde tedbirlerin alındığını gözlemleyerek muayene ve tedavilerinizi muhakkak yaptırın. Basit gibi gördüğünüz küçük enfeksiyonların büyük problemlere yol açabileceği ihtimalini unutmayın.

Yazan: Dt. Beyza Ünal Görgün

Diş Eti Kanaması Ciddi Bir Problem!

Dişlerinizi fırçalarken diş etleriniz kanıyor mu? Daha fazla kanamasın diye dişlerinizi fırçalamaktan korkuyor musunuz? Ciddi bir problemle karşı karşıya olabilirsiniz!

Diş eti hastalıkları insanlarda görülen en yaygın kronik hastalıklardandır. Diş eti kanaması bu hastalığın en sık görülen belirtilerindendir. Bu durum da çoğu zaman diş kayıplarına kadar giden bir sürece neden olabilir. Erişkinlerde diş kayıplarının %70’inden periodontal hastalıklar (diş eti hastalıkları) sorumludur. Ayrıca vücuttaki kan dolaşımı ve bağışıklık sistemi ile direkt ilişkide olan dişler, düşünülenden daha fazla sayıda hastalığın oluşmasına yol açabilir ya da var olan hastalıkların şiddetlenmesine sebep olabilir. Pek çok çalışma, kalp hastalıkları, felç, diyabet, romatizmal hastalıklar, erken doğum, hamilelikte düşük yapma gibi durumların diş hastalıklarıyla ilişkisi olabileceğini gösteriyor.

Diş eti kanaması neden olur?

Diş eti kanamalarının ana nedeni diş eti çevresinde plak birikmesidir. Bu, gingivitis veya iltihaplı diş etleri olarak adlandırılan bir durum oluşturur. Plağın tartar içinde sertleşip kanamaya neden olması periodontitis olarak bilinen daha gelişmiş bir diş eti ve çene kemiği hastalığına yol açar. Sonuçta kemik kaybı, bununla birlikte diş kaybı yaşanır. Oysa diş kayıplarının önüne geçmek erken teşhisle mümkündür. Bu sebeple periodontal tedavide erken teşhis büyük önem taşımaktadır.

Hangi durumda diş hekimine başvurulmalı?

Ağız kokusu, hassas diş eti, diş etlerinde kanama, çekilme, dişlerin birbirinden uzaklaşmaya ya da sallanmaya başlaması ile duruş pozisyonunun değişmesi, mevcut protezlerin ağız ve çene yapısındaki uyumunda değişiklik gibi sorunlarda mutlaka periodontoloji tedavisi için diş hekimine başvurmak gerekir.

Diş eti hastalıklarında ultrasonik cihazlar, tedavide sunduğu kolaylık, diş yüzeyinde yarattığı minimum hasar nedeniyle giderek daha çok tercih edilmekte.

Diş eti hastalıkları neden olur?

Diş eti hastalıklarının temel nedeni dişlerin yetersiz fırçalanmasından dolayı oluşan biofilm tabakasıdır. Temel fırçalama yapmayan, diş ipliği kullanmayan, gargara bakımı uygulamayan hastalarda diş taşı, tartar ve biofilm oluşması kaçınılmazdır. Bu nedenle hastalarımıza ağız ve diş bakımlarını günlük olarak ihmal etmemelerini, ayrıca senede en az iki kere kliniğimize gelerek kontrollerini, profesyonel diş temizliklerini yaptırmalarını tavsiye ederiz.

Nasıl bir tedavi süreci işliyor?

Dişlerimiz vücudumuzda kendi kendine iyileşemeyen tek organımızdır, bu sebeple geçmişin reaktif tedavi yöntemleri yerine artık günümüzde koruyucu ve önleyici tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Tedavi süreci için öncelikle kliniğimize gelen hastalarımızın şikâyetlerini dinliyoruz. İlk muayenede ve takibinde gerekli görülen tüm görüntüleme tekniklerini kullanarak hastanın ihtiyacı olan tedaviyi belirliyoruz. Sonrasında tedavi süreci aşamalarını hastamızla paylaşıyoruz. Hastalarımıza öncelikle profesyonel diş ve plak temizliği işlemlerini uyguluyoruz. Bu aşamada ultrasonla scaler cihazını kullanarak hastanın diş yüzeyine zarar vermeden tüm tartarı ve diş plağını kaldırmayı hedefliyoruz. Daha sonra gerekirse yüksek basınçlı hava ile çalışan airflow cihazı vasıtasıyla diş lekelerini temizliyor ardından cilalamasını yapıyoruz. Bu aşamada hastanın diş yüzeyine zarar vermeden, diş lekelerini en kısa sürede, en etkin, en kalıcı şekilde temizlemeye çok dikkat ediyoruz. Bir sonraki aşamada diş ipi ile diş aralarını temizleyip diş yüzeyine florür uyguluyoruz. Periodontal hastalarımızın tedavisinde gerek el aletleri gerekse ultrasonik cihazlar kullanabiliyoruz. Kullandığımız ultrasonik cihazı tercih ederken dikkat ettiğimiz nokta periodontal ceplere ve biofilme en etkin şekilde ulaşırken hastamızın da acıyı en az seviyede hissetmesi. Tedavi esnasında bunu mümkün kılan hidroksilapatit içeren özel bir sıvı kullanıyoruz. Bu sayede hasta çoğu zaman hiç acı hissetmezken, periodontal cepte gerekli tüm temizlik ve tedavi aşamalarını gerçekleştirebiliyoruz. Bu sayede hastanın tedaviye olan inancını, bize olan güvenini kazanıyoruz. Dolayısıyla hastalar kontrollerini hiç aksatmadan tedaviye devam ediyor.

Ultrasonik cihazlar implant çevresi için de ideal

Son yıllarda diş implantlarının çevresinde diş eti kanamaları da artmış durumda. Bunun nedeni hekimin implantı veya kaplamasını yetersiz yapması ya da hastanın yeterli bakım ve temizlik işlemlerini gerçekleştirmemesi. Bu da diş etinde ve diş ceplerinde oluşan iritasyonun zamanla çok ciddi bir diş eti hastalığı olan periimplantitise dönüşmesine neden oluyor. Periimplantitis hastalıklarında diş ceplerine ulaşarak en etkin temizliğin yapılması gerekiyor. Bu temizliğin yapılması da ancak ultrasonik cihazlar ve  implant yüzeyine en uygun materyalden oluşan uçların kullanılması ile mümkün olabilir.

Yazan: Dr. Engin Aksoy